Dilin Sırrı: Anlayışın Yolculuğu

Geçen gün dil ile konuştum. Ona sordum: “Ey dil, sen mi bana mahkûmsun, ben mi sana? Ne seninle oluyor ne de sensiz? Bunun sırrına vakıf olduğuna eminim. Biraz anlatsan ve beni rahatlatsan.” Sessizlikte bile sen varsın. Biraz düşündü. “Gel konuşalım,” dedi. “Ama biraz uzakta olsun, sırlar uzakta paylaşılır.” Birlikte ıssız bir kayalığın yanına gittik. Bana dönüp şöyle dedi: “Şu yanımızdaki kayaya bir bak.” Birlikte bir süre sessizce kayaya baktık. Sabrım zorlanmaya başlamıştı. Kendimi artık daha fazla tutamayarak, “Bu ne anlama geliyor?” diye sordum. Dil, “Gördün mü?” diye sordu. “Neyi?” dedim. “Sırrı?” diye yanıt verdi. “Hayır,” dedim. “Hâlâ çok uzaksın. Şimdi git ve yazılarında beni kullanmaya devam et,” dedi. “Seni takip edeceğim, bakalım merak ettiğin sırrı anlamaya yaklaşıyor musun yoksa uzaklaşıyor musun? Beni kullanırken yeterince yaklaştığını hissettiğimde sana ulaşacağım. Hiç merak etme, bu benim için çok kolay. O zaman tekrar bu kayanın yanına gelip görüşeceğiz ve istediğin sırrı elde edeceksin.” Şaşkın ama çaresizlik içinde sessizliğe gömüldüm. Dil yanımdan ayrılırken bir an arkasını döndü ve “Yaklaşan geceye selam olsun,” dedi. Dil yavaş yavaş gözden kaybolurken kayanın yanına uzanıp düşünceler içinde gökyüzünü seyretmeye başladım. Gök kubbe yavaş yavaş nakışlı elbisesini üzerine geçiriyordu. Kayayı arkamda bırakıp gecenin içinden geçerek dönüş yoluna koyuldum.

Paylaşım