24: Şöyle dedi: “Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil.”
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ
25: “İnsan sözünden başka bir şey değil bu.”
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
26: Onu Sekar’a fırlatacağım.
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ
27: Bilir misin nedir Sekar?
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ
28: Ortada bir şey bırakmaz, hiçbir şeyi görmezlik etmez o.
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ
29: İnsan için tablolar/levhalar/ekranlar sunandır o.
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ
30: Üzerinde on dokuz vardır onun.
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
40: Bahçelerdedirler. Birbirlerine soruyorlar,
ف۪ي جَنَّاتٍۜ يَتَسَٓاءَلُونَۙ
41: Suçlular hakkında:
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
42: “Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?”
مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ
43: Cevap verdiler: “Namaz kılıp dua edenlerden değildik.”
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ
44: “Yoksulu yedirip doyurmuyorduk.”
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
45: “Boş lakırdılara dalanlarla dalar giderdik.”
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ
46: “Din gününü yalanlıyorduk.”
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ
47: “Nihayet, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz bilgi önümüze dikildi.”
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ