
Politik zemin benden uzaktır. Sebebini felsefi olarak da açıklayabilirim, ama bunu yapmayacağım. Çünkü yine o zemine kayarsınız. Ama bir sınır vardır ki orası dokunulmazdır. O da cumhuriyettir. O sınırın içinde kaldıkça şu siyasetçi sınıfının o taraftan bu tarafa birbirleriyle olan çekişmeleri ilgi alanım dışındadır. Kurtarıcı olduğunu söyleyenler veya “biz olmadan olmaz” diyenler hiç fark etmez. Hiçbiriniz olmadan da olur. 1071’den beri kimler geldi kimler geçti. Mezarlar hükümdarlar, yöneticiler ve siyasetçilerle dolu.
Siz siyasetçilerin, filancaların bir bahçesi vardır, o da cumhuriyettir. O bahçenin içinde kalmak şartıyla gelin gidin. Ama o bahçe benim diyen olursa o bahçeyi yeşerten asıl sahibi “hop dur bakalım” der. “Senin söylediğini kulakların işitiyor mu?” diye sorar. Söz dinlemez, ikazdan anlamaz ise bahçe sahibi sabırlıdır. “Tamam, gel biraz şu bahçeyi dolaşalım” der. Bahçe sahibi sorar, “Senin adın ne?” Filanca diye yanıt verir. “Peki filanca, benim adım Millet. Belli ki bir süre birbirimizden kopmuşuz yoksa beni hemen tanıman gerekirdi. Gel biraz dolaşalım. Şu ağaca bak bakalım, bunu sen mi ektin?” diye sorar Millet. Filanca yanıt verir, “Hayır” der. Millet sorar, “Peki sen daha bebek bile değilken ekilmiş bu ağaçtan, büyürken nimetlenmedin mi?” “Nimetlendim” diye yanıt verir filanca. Filanca hemen ekler, “Ama bak” der, “yanındaki genç ağacı da ben ektim, hatta başka ağaçlar da ektim.” Millet sorar, “Tohumlarını nereden aldın?” Filanca yanıt veremez. Bahçenin sahibi yanıt verir, “Senden önceki ağaçlardan. Şimdi bunun sahibi benim diyorsun. Peki şu senden çok önce ekilmiş ağacın köküne bir bakalım.” Millet kazmayı filanca’nın eline verir. “Bu sefer kazma senin eline yakışır” diye ekler. Filanca kazmayı alır, biraz kazar. Millet dur der. “Yeterli. Zaten kökünün sonunu bulamazsın. Yaklaş bakalım o kök ne kokuyor?” Filanca anlayamaz. Millet hemen yanıt verir, “O koku kan kokusudur. Zaten o yüzden kökleri senin kazıp ulaşamayacağın kadar derindedir. Senin sonradan ektirdiğin ağaçlara benzemez. Peki kimin kanıdır bilir misin? Bahçenin asıl sahibi olan benim kanımdır. Burada önceden de bir bahçe vardı, tarumar edip bıraktı “sahibi benim” diyenler. Yüz sene önce ben bu bahçeyi kanımla besleyerek tekrar yeşerttim. Kanımla besledim ki kökleri öyle derinlere ulaşsın, herkese hem ibret olsun hem de sarsılmasın. Bana yol gösteren bir önder ile adını Cumhuriyet koyduk. Adını cumhuriyet koyduk çünkü oluk oluk kanla beslenmiş bir bahçeye ancak bu yakışırdı. Ama o büyük kahraman bile hiçbir zaman benim karşıma dikilip burası benim demedi. Filanca yanıt verir, “Ben de benim demiyorum.” Millet hemen sorar, “O zaman neden çekişip duruyoruz? Seni burayı çekip çevir diye bir süre için görevlendirdik o kadar.”
Cumhuriyet bu bahçede bir kelimeden ibaret değildir. Kanla yazılmıştır ve o kanı akıtanların torunları tarafından korunmaya and içilmiştir.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hak’ka tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hak’kın;
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak’ka tapan milletimin istiklal!