
Önümüzdeki birkaç sene içerisinde bugüne kadar bildiğimiz dünyadan çok farklı bir dünyaya giriş yapıyoruz. Giriş o kadar hızlı olacak ki zemin mi kayıyor yoksa biz mi kayarak girdik anlama fırsatımız bile olmayacak. Düşenlerde kafa travması etkilerine benzer etkiler yaratacak; kafa karışıklığı, oryantasyon kaybı, mide bulantısı gibi semptomlar gözlemlenecek. Çoğunluk birlikte düşeceği için bu travmaları yaşayanlara destek olacak birilerini bulmak oldukça zor olacak. Bugüne kadar kendini tanımlamak için bildiğin ve kullandığın bütün değerler, inançlar, normlar, sahip olduğunu düşündüğün yetenekler, birikimler, eğitimler, vasıflar her ne varsa bu sarsıntı içinde aniden altüst olacak.
Peki bu kadar geniş çaplı, herkesi etkisi altına alacak bir deprem yaklaşıyorsa neden bu kadar rahatız? Çünkü çok geç ve kimsenin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok. Bahsedilen deprem global ölçekte ve böyle bir şey tarih boyunca ilk defa yaşanıyor. Buna gelen dalga diyen de var veya yaklaşan tsunami diyen de.
Ve bugün dünyada gördüğünüz, anlamakta zorlandığınız manzaraya kesinlikle şaşırmayın. Öncü sarsıntıları yaşıyoruz. Bu nedenle dünya çok ama çok hızlı biçimde o kargaşadan o kargaşaya koşuyor. Sakın eski alışkanlıklarla yöneticiler bir önlem alır diye düşünmeyin çünkü hiçbiri bu konuda geri kalmamak dışında ne yapabileceklerini bilmiyorlar. Gerçekten mi diye sorabilirsiniz? Evet, gerçekten! Zaten sessizlik bu yüzden.
Bir buçuk yıldır yapay zekâ ile ilgiliyim. Son birkaç haftamı bunun küresel etkilerini araştırmaya ayırdım. Özellikle bunca uyarıya rağmen politik sınıfın neden sessizlik içinde olduğunu özellikle araştırdım. Avrupa Birliği’nin konuyla ilgili bir yol haritası açıkladığını hatırlatabilirim. Bu bir düzenleme değil. Öyle gibi görünüyor ama değil. Bu, rekabet içinde yer alabilmek ile ilgili. Çünkü yaklaşan dalganın içine girmek dışında bir alternatif yoksa geri kalmak istenmiyor.
“Yapay zeka, ülkeler arasında büyük güç rekabetinin temel bir alanı haline gelmiştir. Çin ve ABD, AI araştırması, patentler, süper bilgisayarlar ve robotik gibi alanlarda rekabet etmektedir. Vladimir Putin, yapay zeka alanında lider olanın dünyaya hükmedeceğine inanmaktadır. Ülkeler, yapay zekayı güvenlik, zenginlik ve prestij kaynağı olarak görmektedir. Çip üretimi gibi teknoloji “boğaz noktaları” ve nadir topraklar gibi malzemeler bu rekabetin bir parçasıdır.” The Coming Wave
Bazı devletlerin bu konudaki farkındalığı neredeyse on yıl öncesine dayanıyor! Ve jeopolitik dalgalanmaların, sürtüşme, çatışma ve savaşların birçoğunun altında soğuk savaş dönemi uzay yarışını andıran bu güç mücadelesini göz ardı etmek mümkün değil. Çünkü Yapay Zekada geri kalmanın bedeli stratejik güç kaybı anlamına geliyor.
Diğer yandan Yapay zeka için muazzam bir küresel mücadele ve kaynak aktarımı varken, ortaya çıkacak şeyin sonradan insanlık üzerine etkileri konusunda kimse hiçbir şey bilmiyor. Çünkü karşı karşıya bulunduğumuz şeyin neredeyse içine dahil olmayacağı hiçbir şey yok. Ve bu şeyin kontrol altına alınması mümkün değil. Zaten onu güçlü, ayrıcalıklı, cazip, kullanışlı, vazgeçilmez, çekici ve “müthiş” hale getiren bilinen tüm kontrollerin dışında ve insan girdisine ihtiyaç duymayan dinamiği. Devletler rekabetin dışında kalmamak dışında yapay zekanın insanlık üzerine olası etkileri ile hiç ilgili değiller. Buna fırsatları da yok diyebiliriz. Bazı liderler ise şimdiden bunu devlet otoritesini pekiştirmek için kullanışlı bir aparat olarak görüyor.
Ve o kadar araştırmama rağmen bu yarış sonucu ortaya çıkan şeyin küresel, jeopolitik, ulus devlet, bürokrasi, toplum, iş yaşamı, eğitim dünyası, hiyerarşiler, hukuk düzeni, kültür, sanat, entelektüel faaliyetler, sınıfsal kapitalizm, iş gücü, finans dünyası, rekabet, serbest piyasa, telif hakları, iletişim vb. alanlardaki olası sonuçları konusunda hiç kimse hiçbir şey bilmiyor! Evet, inanması güç ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor! Hiçbir kestirim, projeksiyon, tahmin yok! Evet, inanması çok güç biliyorum. Ama yok! Bilinen tek şey bu güç mücadelesinde geri kalmamak. Zaten ortaya çıkmış şeyin dönüştürücü hızı ve çok yönlü olması tüm bu tahmin çabalarını imkansız hale getiriyor. Plan yok, tahmin yok, öngörü yok, önlem yok. Zaten belki en iyi plan, tahmin ve öngörü Yapay Zekânın kendisinden bekleniyor ve belki de yapılıyor!
Bir türbülansa girmek üzereyken kaptanın yerinize oturup kemerinizi bağlamanız için sizi uyarmasını beklersiniz. Gördüğüm kadarıyla türbülansa çoktan girmişiz ve bindiğimiz uçakta emniyet kemeri diye bir şey yok. Üstelik sefer maalesef tek yön. Dönüş yok. Kritik eşik aşılmış.
Bildiğiniz dünyayı unutun. Oraya geri seyahat artık yok. Tıpkı Neolitik Dönem atalarımızın dünyasına dönüşümüz olmadığı gibi. Aradaki fark şu: bu seferki dönüşüm deprem kadar kısa sürede ve son derece sarsıntılı olacak gibi görünüyor.
Bu bahsi şimdilik burada kapatıyorum. Tarihe not düştük.
Okuduğum kitaplardan biri olan “The Coming Wave”i ilgilenenlere tavsiye ederim. Gelen dalganın dalga boyu konusunda fikir edinmenize yardımcı olacaktır.
“As our fragile governments sleepwalk into disaster, we face an existential dilemma: unprecedented harms on one side and the threat of overbearing surveillance on the other.” The Coming Wave