Bir vakit müsaade.

Şu varoluş! Ne kadar güzelleşse içine bir hüzün gizlenmiş. Güzelleştikçe ayrılığı anlatıyor. Bu nasıl bir sırdır! İçini dışına yerleştirmiş, dışını içine. Ne gece kifayet eder, ne kalem, ne kağıt ne de söz. Güzellik bile bir imtihan! Buna isyan mı edilir? Etsen sırrı bozuluyor, etmesen altında eziliyorsun. Bu varoluş bu sır, o kadar ezdinki içinde yok olmaktan korkuyorum. Korkum ölüm değildir. Ölümü bile kuşatan sırrın. Kalem bile geri geri çekiyor. Kalemin bile korkmaya başladığı bir yere yaklaşmışız. Nasıl gireriz ki içeri beraber? Kalem ben gelemem diyor! Kaleme sen bekle ben bir girip çıkayım desem… Bir göz ucuyla da olsa izin vardır mı ki?

Sözü eğip bükme dedin kalem! Bak eğip bükmüyorum. Görüyor musun çaresizliğimizi? Bu çaresizliğe de şahit ol! Oldun mu? Ben bu kapının önüne çok geldim Kalem! O zaman sen benle değildin. Bana saf yoldaşım dersin, o zaman hadi gir kapıdan içeri! Gördün mü giremiyorsun? O zaman sadece benim değil kendi çaresizliğinin de şahidi ol! Ol ki, hem kendini hem seni tutan eli daha yakından tanı! Daha yakından tanı ki şahitliğin tam olsun! 

Geceye selam olsun! Kalem ve ben bir vakit müsaade isteriz. Bize gelecek bir kitap vardı. Kalem artık dinlensin…