Bir Millet ve Gerçek Bir Önder

Bir Millet ve Gerçek Bir Önder

Her kim diyorsa ki ben bu ikisini birbirinden ayrı düşünür, birine başka bir kıyafet giydirebilir, diğerine başka bir kıyafet giydirebilirim, sana sözüm şudur: Önce Türk Kurtuluş ve İstiklal Destanı’nın üzerine ve hatta onu da aşan uygun bir kıyafet bul! Çünkü önderi ve Türk milleti bu savaşta birbirini yeniden yaratarak öyle birleşmiş ki hâlâ birbirini besleyerek dipdiri yaşamaya devam ediyor. Bu bir zevk, ideal, benimseme veya itikat meselesi değildir. Bu, insan hakikatinin yeryüzünde vücut bulmuş halidir. Bu hakikat, onu değiştirmeye, sorgulamaya, eğip bükmeye çalışanların tarihsel olarak dönemeyecekleri kadar geride, etkisi ve gücü nazarından ulaşamayacakları kadar ileridedir. Yeryüzündeki hiçbir fani hakikatin bu iki ucu dışına taşmayı başaramaz. Böyle bir şey ancak bu çapta başka bir istiklal savaşını zorunlu kılar.

Hakikat budur. Gerisi laf kalabalığından başka bir şey değildir.

Devrim ve karşı devrim diyalektiği üzerinden yapılan sosyolojik analizleri gerçekçi ve yeterli bulmuyorum. Bu analiz üzerine yorum geliştirenlerden biri üniversite hocamdır. Kendisine saygı duyuyorum; dikkat çekmeye çalıştığı hususlar önemli ve anlaşılırdır. Sosyolojik bir teori olarak diyalektik materyalizme dayanarak cumhuriyet devriminin doğal olarak karşı devrim olgusunu ortaya çıkaracağı ve Cumhuriyet devriminin sürekli böyle bir tehdit altında olacağı kabul ediliyor.

Bu diyalektik kalıp kendi içinde sorunlu olduğu gibi aynı zamanda Türk Cumhuriyet devrimiyle örtüşmüyor.

Devrimler kaynağını güç ilişkilerinin çok hızlı biçimde yeniden şekillendiği olağanüstü koşullardan alır. Türk Cumhuriyet devrimi sınıfsal(burjuva-monarşi/aristokrasi) çatışma sonucu gerçekleşmemiştir. Türk Cumhuriyet devriminin temel kaynağı işgal ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı’dır.

Karşı devrim olgusunun kaynağı gerçekleşmiş bir devrim olamaz. Hatta karşı devrim diye bir şey var olamaz. Karşı devrim dinamiğini gerçekleşmiş bir devrimden alarak onun karşısında konumlansa bile bir devrime dönüşemez. Hiçbir güç (karşı devrim), beslendiği dinamiği (devrim) ortadan kaldırarak var olamaz. Karşı söylem, karşı olduğu şeye eklemlenerek varlığını sürdürebilir. Devrimin kendisine muhtaç olan karşı söylem, karşı devrim sıfatı alabilecek temel güçten mahrumdur. Bu olgu ancak bir söylem ve onun etrafında şekillenen politik-iktidar güç mücadele paylaşımı seviyesinde kalmaya mahkûm bir çeperlenmeyi tarif eder.

Böyle bir çeperlenme bir devrim gerçekleştirebilir mi? Varlığını borçlu olduğu ve muhtaç olduğu asıl gücü cumhuriyetten alan karşı söylem/ideoloji ve onun etrafındaki kümelenme bir devrim gerçekleştirebilir mi? Bunun cevabını yazının girişinde belirttim.

Türk Cumhuriyet devriminin temel kaynağı işgal ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı’dır. Bu savaşı örgütleyen, yöneten, zaferle taçlandıran Türk İstiklal Savaşı’nın büyük kumandanı ve Türk Cumhuriyet Devrimi’nin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuz saygı ve minnetle anıyoruz.

Ne mutlu Türk’üm diyene!