“Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakikatte hayattır. Bunu ters düşünmek, yani ölümü bir başka âleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır.
Eğer Hak, ten haneni yıkarsa sakın inleme, şikayet etme. Şunu iyi bil ki, aslında sen ten zindanında mahpussun. Ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın.
Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma. Sakın! Benim için ağlama. ‘Yazık oldu, yazık oldu’ deme. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersem, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır.
Cenazemi görünce ‘Ah ayrılık, ah ayrılık’ deme. O vakit benim ayrılık değil, misal ile mülakat vaktimdir, kavuşma, görüşme vaktimdir. Beni kabre indirdikleri zaman sakın ‘Elveda, elveda’ deme. Çünkü kabir, öteki âlemin, can topluluğunun perdesidir. Ben ölürsem sakın bana ‘Öldü’ demeyin. Aslında ben ölü idim, dirildim. Dost aldı götürdü beni. Kuşa kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, nasıl tatlı gelirse, bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî