
Bundan bir zaman önce bir köyde bölüşüm kavgası çıkmış. Öyle bir kavga ki neredeyse köy kendini tüketecek hale gelmiş. Bir kısır döngü bütün köyün üstüne çökmüş. Bu öyle şiddetli bir kısır döngüymüş ki köyde bölüşüm kavgasına dahil olan herkes gözü dönmüş şekilde birbirine kıyıp duruyormuş. Bir zaman sonra bölüşemedikleri şeyleri ekecek, işleyecek insan sayısı iyice azalmaya başlamış. Bu işin sonunu alamayınca dışarıdan yardım istemişler. Uzak bir diyardan bunların çağrısına yanıt olarak bir grup kişi köye gelmiş. “Tamam,” demiş gelen grubun lideri, “burada her şeyi kaydedip defterleyip hepinizin mührünü ekleyerek bu işi neticelendirelim.” Tabii iş biraz uzun sürmüş; bazı söylentilere göre birkaç senede ancak tamamlamışlar. Çünkü defter tam oluştuğunda köylüler çalıları ekletmiş, o bitince kaya parçalarını da saydırıp ekletmiş, gözlerinin gördüğü ne varsa deftere yazılmış. Defter bitince mühürlerini basıp onaylamışlar.
Bu bir süre huzur sağlamış olsa da çok uzun sürmemiş. Köyden biri hiç akla gelmeyecek bir fitne ateşini yakmış. Adam sabah yıldızının kendisine ait olduğunu iddia etmiş. Köy yerlerinde sahiplik iddiası hemen yayılır. Öyle hızlıdır ki bu, yolları, patikaları, engelleri aşar, hemen evlerin içine kadar ulaşır. Kimisi sahiplik iddiasının ölüm haberinden bile hızlı ilerlediğini söyler. Uzatmayalım, bu haber tüm köyün tekrar ayaklanmasına sebep olmuş. Önce birbirlerine girmişler. Bir kargaşa ve gürültü ortalığı sarmış. “Her şeyi yazdırdık, kafamızı kaldırıp şu gökyüzüne bakmayı unuttuk,” diye hepsi hayıflanmış. İçlerinden biri, “Hemen şu adamın evine gidelim,” demiş. Bir başkası eski yaşananları hatırlayıp, “Yok, durun,” demişler. “Bunu unutalım, hem defter oluştu bitti. Gece olsun, şu gökyüzüne bir bakalım, hepimize düşecek bir şey vardır.” Gece o adam hariç herkes meydanda toplanmış. Tabii gece gökyüzü sayısız parıltıyla dolu. Birini seçsen yerini tekrar bulmak zor. Sabaha kadar uğraşmışlar; “Yok o senin, yok bu benim, benimki neredeydi?” falan derken sabah olmuş. “Biz bu işten vazgeçelim,” demişler. Ama içlerindeki huzursuzluk dinmemiş. Adama ulaşmışlar, adam “Evet, o yıldız benim,” demiş. “Yok,” demişler, “olmaz. Defterde bu yıldız olsaydı görür, itiraz ederdik.” Adam, “Defterde var, gidin bakın,” demiş.
Hep beraber defterin korunduğu yere gidip defteri baştan sona incelemişler. Bir de ne görsünler, defterde o yıldız gerçekten de adıyla, yeriyle adama kaydolmuş. Hepsi de mührünü altına basmış. Biri, “Bu işte bir hile var, şu grup yine uğrasın bu işi çözelim,” demiş. Haber gönderilmiş. Birkaç hafta o grubun gelmesini beklemişler. Ama her sabah vadinin üzerinde en güçlü parlayan o yıldıza bakmaktan kendilerini alamaz hale gelmişler. Sinir ve haset içlerini kemirip tüketmeye başlamış. Kimi uykusuzluğa tutulmuş, kimi iştahını kaybetmiş, bazısı sinirden kendi kendini tüketip delirme noktasına gelmiş.
Birkaç hafta sonra defteri düzenleyen grup en nihayet köye ulaştığında biraz olsun rahatlamışlar. Hemen sormuşlar: “Efendiler, bu yıldız bu deftere nasıl girdi de kaydoldu?” Grubun lideri, “Oturun, sakin olun,” demiş. “Anlatalım. Hepiniz tek tek gelip her şeyi kaydettirirken o adam gelip ‘Ben bu köyden bir şey istemem, defterde sadece boş bir satır isterim,’ dedi. Biz de düşündük, köyden bir şey istememe kaydıyla o boş satırı ona verdik. Her şey bölüşülüp mühürlendikten sonra gelip o boş satıra bu yıldızı kaydettirmek istediğini söyledi. Biz de uygun görüp kaydedip mührümüzü basıp defteri kapattık.”
Köylünün biri hemen sorar: “O zaman evi onun değildir.” Grup lideri yanıtlar: “O ev onun değildir. Ama deftere göre sizin de değildir. Kaydı yoktur.” Köylüler homurdanmaya başlar, sesler yükselince grup lideri müdahale eder. “Yeter, kesin!” diye bağırır. “Şimdi durum şu: Bu deftere göre sabah yıldızı o adamındır. Evi konu dışıdır çünkü kaydı yoktur.” Köylünün biri sorar: “Peki o yıldız karşılığında ne ister?” Grup lideri adama sorar. Sonra köylülere dönüp cevabı iletir: “Bu köyden bir şey istemezmiş; defterde boş bir satır verirseniz o yıldızı size bağışlayacakmış!”
Köylüleri bir kuşku ve vesvese kaplar. Boş satıra köye ait olmayan başka ne eklenebilir ki? Gündüz vaktidir. Biri kafasını kaldırıp yukarı bakar. Güneş tam tepelerinde olanca gücüyle yanıp ışıldamaktadır. Köylünün biri parmağıyla işaret eder. Hepsi topluca kafalarını yukarı kaldırıp güneşi fark ederler. Sanki ilk defa doğmuş gibidir. Hepsi donup kalmış, ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştır. O kadar derin bir sessizlik ki birkaç kişi fenalaşıp yere yığılır. Kendine gelen köylünün biri sesi titreyerek şunu söyler: “Biz güneşi kaybetmek istemeyiz. Sabah Yıldızı onundur.”
Tüm köylüler başları öne eğik şekilde evlerinin yolunu tutar. Güneş köy mezarlığındaki taşların gölgelerini uzattıkça uzatmış ve diğer her varlığın gölgesini de yanına alıp yerini geceye ve yıldızlara bırakarak gözlerden kaybolmuştur.